9 Ocak 2012 Pazartesi

Gişeyi artırmak için indirim geliyor

Gişeyi artırmak için indirim geliyor

Kültür Bakanlığı, 'Türk filminin izleyicisini artırmak için fiyatların makul seviyeye çekilmesi amacıyla' sektörle işbirliğine gitmeyi planlıyor.

Olumlu eleştiriler alan Ümit Ünal imzalı 'Nar', 15 kopyayla gösterime girdi ve şu ana kadar 5 bin seyirciyle buluşabildi.
SİNEMA ELEŞTİRMENLERİ SEÇTİ...
Sinema eleştirmenleri yılın en iyi filmlerini ntvmsnbc için seçti. İşte 2011'in en iyi 10 filmi...
AA

ANKARA - Sinema Genel Müdürü Mesut Cem Erkul, Türkiye'de sinema seyircisinin belli yaş gruplarıyla sınırlandığını, 7-16 ve 16-45 yaşları arasında iki grup seyircinin sinema alışkanlığının bulunduğunu söyledi.
Özellikle 45 yaş üzerindekilerin de sinemaya gitmesini arzu ettiklerini dile getiren Erkul, ''Seanslar arasında fiyat farklılaşması yapılabilme imkanlarını araştırıyoruz. Bu konuda sinema salonu işletenlerle de görüşmelerimiz var. Niyetleri var'' dedi.
Erkul, toplumun tüm kesimlerinin sinemaya gitmesini istediklerini, her yaş grubunun sinemaya gitmesinin filmlerin gişesine çok olumlu katkılarda bulunabileceğini ifade etti.
Türk sinemasında film sayısını tekrar gözden geçirip şu anda bulunduğu yerden yukarıya çıkarmayı hedeflediklerini aktaran Erkul, ''Bizim hedefimiz senede 100 yerli yapım. Bunun da 2013 yılının sonuna kadar gerçekleşmesini istiyoruz. Yani rutine oturmuş bir atak istiyoruz'' diye konuştu.
Sinema salonlarındaki doluluk oranlarını artırmayı hedeflediklerini vurgulayan Erkul, bu hedefi de ''Sinema salonlarındaki doluluk oranı şu anda yüzde 10,2. Bizim hedefimiz yüzde 25. Yani, 2,5 kat artırmayı planlıyoruz. Bu ne demektir? Şu anda sinemaya giden kişi sayısını 40 milyon alırsak, 100 milyon seyirci demektir. 100 milyon seyirciye ulaşma hedefimiz de 2015.'' dedi.
Bu hedefe ulaşmak için devlet desteğinin tek başına yeterli olmadığının altını çizen Erkul, nitelikli filmlerin seyirciyle buluşması gerektiğini söyledi.
Erkul, seyirci sayısının daha da artırılması için çizdikleri ''yol haritasını'' şöyle aktardı:
''Ev kadınlarını sinemaya çekmeyi planlıyoruz. Seyirci sayımızı, doluluk oranlarımızı artırmayı planlıyoruz. Bunun Türk Sinemasına dönüşü nasıl olur? Hem büyük bir kaynak, hem ticari başarı, hem de seyircinin sinema alışkanlığını tekrardan kazanması olarak döner. İzleyici artışı yok muydu? Elbette var. Artan bir ivmeyle var. Ama hep gençler üzerinde. Yani kitle konusunda hedef olan bütünlük, tamamen belli yaş, eğitim düzeyidir. Biz, öğrenci, yeni işe girmiş veya 30-45 yaşında olgunluk dönemini yaşayan, sinema konusunda belli bir kültür ve seçiciliğe ulaşmış insanlar üzerinden gidiyoruz. Bir filme giderken tercih yapıyor insanlar. Neden? Para verecek. Orada sinemaya ödenecek paranın yanında geri dönüş de bir masraf. Eğer bir alışveriş merkezine gidiliyorsa alternatif masraflar da gözönüne alındığında sinemaya gitmek gözünde büyüyor. Biz bunu sadeleştirmek istiyoruz. Yani, eskisi gibi şehir sinemalarında sinemaya gitmek nasıl bir eylemse, yine tek başına bir eylem olması için arzumuz var. Bunun için de uğraşıyoruz.
Türk sinemasının izleyicisini artırmak için fiyatların makul seviyeye çekilmesi amacıyla işbirliğine gitmeyi planlıyoruz. Yeni yapacağımız bir yasal düzenleme çalışması var. Aşağı yukarı bitirdik. Ancak TBMM, ocak ayından sonra bunu değerlendirebilecektir. Seyirciyle ilişkilendirilmiş bir teşvik mekanizması sunmayı hedefliyoruz. Yani sinema salonlarından Türk filmi gösterenlere oransal olarak 1,5, yabancı film gösterenlere 0,25 gibi bir destek vermeyi düşünüyoruz. Böylece Türk filmlerinin seansta kalma sayısı artacak. Vatandaşın talebi budur. Sinemaya gitmeyen kitlenin bir filmden haberinin olması, o filme karşı ilgi duyması ve gitme planı yapması, sinemayı sürekli takip eden kitleden yaklaşık 6-7 gün daha gecikmeli oluyor. Siz bir filmi 1 hafta vizyonda tutarsanız zaten seyretme şansını ortadan kaldırmış oluyorsunuz. DVD'sini bekleyecek seyretmek için ya da televizyonda bekleyecek. Ama bunlar da sinema tadını hiçbir zaman vermeyecek.''
'Reklam ve fragmanların uzunluğu konusunda şikayet alıyoruz'Farklı yaş gruplarının kendine uygun filmleri izlediğini, ''sinemanın bir nesil işi'' olduğunu ifade eden Erkul, ''Şimdi biz 9 yaşındaki bir çocuğu sinemaya getirebiliyoruz. Onu 18 yaşında da getirebilmeliyiz, 25 yaşında da 35 yaşında da 50 yaşında da getirebilmeliyiz'' dedi.
Sinemanın bir alışkanlık haline gelmesi gerektiğini, buna karşın televizyonun yanında internetten film izlemenin de artık çok yaygınlaştığını belirten Erkul, ''Kişi isterse bir filmi her mecrada, cep telefonunda da izleyebilir. Hatta bütün mobil operatörler sinema hizmetleri de sunmaya başladı. Ama bu bir çizgi roman etkisidir. Yani çizgi roman okuyarak kitaba alıştırmak gibi. İnsanları sinemaya çekmemiz lazım'' diye konuştu.
Sinema konusunda farklı bir algının oluşturulması gerektiğini, sinema salonlarında fragmanların uzunluğunun da zaman zaman şikayet konusu olduğunu dile getiren Erkul, şöyle konuştu:
''Biz şikayetler alıyoruz. Nedir? 'Sinemaya gittim, yarım saat reklam, 15 dakika fragman' ya da 'tam ben izleyecektim, ama seans değişmiş...' Dağıtıcıların, sektörün ve sinemacıların denetlenmesi görevimiz de var. Bu denetleme, asla bir askeri denetim modeli olmayacak. Ama iyileştirme yönünde bir denetim yapmamız gerekecek. Bunu birlikte oluşturmaya çalışacağız sektörle. Yani aksayan yönler, ticari kaygılarla olması gerekenin kesiştiği bir nokta tespit ettik. Bunu oluşturabilirsek de bu sorunları da ortadan kaldıracak yöntemler var.
Mesela Amerika'da sinemalarda yer numarası yok. Sinema salonunda seanstan önce reklamlar başlar, önce giden en iyi yere oturur, ama reklamı da izlemek zorunda kalır. Bu bir tercih, ticari yönde oluşturulmuş bir kaygı. Bunun alternatifleri de var. Bunu yapacağız. Bir de sinema konusunda şöyle bir handikabımız var: Bizim insanımız kendini bulamadığı filmi asla ve kata benimseyemiyor. Yani bize dair ögeler taşıyan filmler genelde daha çok seviliyor ve seyirci yapıyor. Sanatsal filmler tamamen insanın yaratıcılığının eseri, hiç yadsıyamayız. Ama sinemaya getiremediğimiz bir kitlemiz varsa bunu sanatsal filme getirme ihtimalimiz hiç yok.''

Tüp bebekte doğru bilinen yanlışlar

Tüp bebekte doğru bilinen yanlışlar

Halk arasında doğru olmayan pek çok bilgi tüp bebek tedavisiyle ilgili yanlış algılamalara neden oluyor. Peki, neleri yanlış biliyoruz, doğrular neler?

ntvmsnbc

İSTANBUL - Her yaşta tüp bebek yapılabilir mi? Tüp bebek tedavisiyle çoğunlukla ikiz, üçüz bebek sahibi mi olunuyor? Peki, hiç spermi olmayan erkek baba olamaz mı? Tüp Bebek Uzmanı Dr. Hakan Özörnek, tüp bebek tedavisi konusunda doğru bilinen yanlışları sıraladı:
Yanlış: Tüp bebek zor ve ağrılı bir tedavidir.
Doğru: Tüp bebek tedavisi son yıllarda çok kolaylaşmış, “hasta dostu” bir tedavi haline gelmiştir. Tedavi süresi yeni ilaçlar sayesinde 45 günden 15 güne inmiş, hastaların yaptıkları iğne sayısı da 60’lardan 20’lere düşmüştür. Hatta artık günümüzde sadece hap formunda ilaçlar kullanılarak yapılan “doğal” tüp bebek tedavileri başarı ile uygulanır olmuştur. Az ilaç kullanılarak yapılan yumuşak protokoller hem kontrol için merkeze gidip gelme sıklığını düşürmüş, hem de şişkinlik, ağrı gibi yan etkileri azaltmıştır. Günümüzde tüp bebek, 15 günde başlayan ve biten, neredeyse sıfır yan etkisi olan çok kolay bir tedavidir.
Yanlış: Tüp bebekte ikinci tedaviler daha başarılıdır.
Doğru: Tüp bebek tedavisinde ilk dört tedavi aşağı yukarı eşit başarı oranlarına sahiptir, daha sonraki tedavilerde başarı istatistiki olarak biraz düşer. Tüm tüp bebek merkezlerinin amacı ilk seferde çiftleri bebeklerine kavuşturmaktır.
Yanlış: Tüp bebek tedavisi sonrası uzun süre yatmak gerekir.
Doğru: Tüp bebek tedavisi bitip transfer yapıldıktan sonra yatmanın gebelik şansını arttırdığına dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Yerleştirilen embriyo yer çekimiyle düşmeyeceği gibi, yerleşme işlemi de transferden yaklaşık üç gün sonra gerçekleşmektedir.
Yanlış: Tüp bebek tedavisi sonucunda genelde ikiz, üçüz gebelik olur.
Doğru: Tüp bebek tedavilerinde çoğul gebeliklerin arttığı bir gerçektir. Buna önlem olarak 2010 yılında yönetmelikte yapılan değişiklikle 35 yaş altındaki hastalarda ilk iki denemede tek embriyo, diğer tüm hastalarda da en fazla iki embriyo transferine izin verilmiştir. Böylece ülkemizde uygulanan sınırsız embriyo transferi bir miktar kontrol altına alınmaya çalışılmıştır. Çoğul gebelikler bazı hastalar tarafından tercih edilse bile gerek anne sağlığı gerekse bebeklerin sağlığı açısından büyük risk faktörleri içerir.
Yanlış: Her yaşta tüp bebek yapılabilir.
Doğru: Kadının üreme kapasitesi yaşla birlikte değişir. 30 yaşına kadar en yüksek olan üreme şansı 30 – 35 yaşları arası azalmaya başlar. 40 yaş üzerinde artık üreme çağının sonlarına gelinir. 30 yaş altı hastalarında başarı şansı yüzde 50 ye kadar çıkarken bu oran 40 yaş üzerinde yüzde 15 civarındadır. 44 yaşın üzerinde ise başarı yüzde 1’in altındadır. Günümüz toplumlarında kadın önce eğitim ve kariyer peşinde koşmakta ondan sonra aile hayatı ve çocuğu düşünmektedir. Çocuk isteyen kadınların 25-34 yaş aralığında en sağlıklı şekilde anne olabileceklerini unutmaması gerekmektedir.
Yanlış: Tüp bebekte başkalarının spermi veya yumurtası kullanılabilir veya karışabilir.
Doğru: Tüp bebek merkezleri sıfır hata ile çalışmak zorundadırlar ve sistemlerini buna göre kurarlar. Yapılan işlemle hiçbir zaman bir kişinin elinde değildir. Mutlaka her basamak en az iki kişi tarafından kontrol edilir. Embriyoloji laboratuvarları yüksek güvenlik sistemlerine sahiptir. Giriş çıkış belli sayıda yetkili kişi ile sınırlandırılır ve 24 saat kapalı devre kamera ile sistem sürekli kontrol altında tutulur.
Yanlış: Hiç sperm hücresi olmayan erkek baba olamaz.
Doğru: Günümüz teknolojisi artık mikroskop altında sperm arama ameliyatları ile testlerde hiç spermi çıkmayan erkeklere de baba olma fırsatı veriyor. Mikro TESE denilen operasyonla erkeğin yumurtalığında (testis) gelişen ama dışarı atılamayan döl hücreleri bulunup donduruluyor ve kadına yapılan tüp bebek tedavisi ile çiftin çocuk sahibi olması sağlanıyor.
Yanlış: Fazla embriyoların dondurulması başarılı olmadığı için gereksizdir.
Doğru: Embriyo dondurulması uzun yıllardır yapılan ve hastalara ekstra gebelik şansı veren bir uygulamadır. Ancak geçmiş yıllarda dondurulan embriyoların yarısı kadarının sağlıklı olarak geri kazanılması bu tedavinin çok da başarılı olmadığını düşündürmekteydi. Son 3 yıldır uygulayabildiğimiz yeni bir dondurma metodu artık neredeyse tüm dondurulan embriyoların sağlıklı olarak geri kazanıldığını göstermiştir. Bu sayede taze tüp bebek tedavisi ile donmuş tüp bebek tedavisi arasındaki başarı farkı günümüzde kapanmış hatta bazı kliniklerde donmuş embriyo tedavileri daha başarılı sonuçlar vermeye başlamıştır. Embriyo dondurma özellikle Türkiye gibi transfer edilen embriyo sayısı kısıtlı ülkelerde hastalara sunulması gereken çok önemli bir avantajdır.
Yanlış: Tüp bebekte başarı yüzde 100 dür.
Doğru: Tüp bebek tedavisi son 30 yılda büyük ilerlemeler gösterse de en iyi ihtimalle dahi başarı yüzde 50’ler civarındadır. İnsan üreme kapasitesi sınırlı bir canlıdır. Kadının yaşının artması ile gebelik şansının düştüğü de bir gerçektir. Hastalarımıza her zaman gerçek gebelik şansı söylenmelidir.

Rumlar İsrail’le savunma anlaşması imzaladı

Rumlar İsrail’le savunma anlaşması imzaladı

Kıbrıs Rum yönetimi ile İsrail arasında, savunma işbirliği ile bilgilerin korunması ve değişmesi konularında iki anlaşma imzalandı.

AA

Rum radyosunun haberine göre anlaşmaya, İsrail'i ziyaret eden Rum yönetimi Savunma Bakanı Dimitris İliadis ile İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak imza koydu.
Barak, imza töreninde yaptığı açıklamada, anlaşmayı, ''uzun süreli bir dostluğun başlangıcı ve tarihi buluşma'' olarak niteledi.
İliadis de, iki ülke arasındaki işbirliğinin derinleştirilmesinin bölgede barış ve istikrarı amaçladığını savundu. Dimitris İliadis'in ziyaretiyle, ilk kez bir Rum savunma bakanı İsrail'i ziyaret etmiş oldu.

En Çok Okunan Haberler

Google Arama