7 Ocak 2012 Cumartesi

550 polisle operasyon!



550 polisle operasyon!

Adana'da uyuşturucu satıcılarına yönelik 550 polisin katılımıyla gerçekleştirilen operasyonda aralarında 9 aylık hamile bir kadının da bulunduğu 57 kişi gözaltına alındı


Alınan bilgiye göre, Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğü Narkotik Suçlar Büro Amirliği ekipleri, kentte ''torbacı''diye tabir edilen uyuşturucu satıcılarına yönelik istihbarat ve teknik çalışma başlattı.

Ekipler, 6 aylık çalışmanın ardından merkez Yüreğir ilçesindeki Ulubatlı Hasan Mahallesi'nde uyuşturucu satışı yapılan 60 adresi tespit etti. Operasyonun yapılacağı adreslerin çok olması nedeniyle KOM Şube Müdürlüğü, Asayiş, Çevik Kuvvet ve Özel Harekat Şube müdürlüklerinden takviye personel aldı.

Çeşitli şubelerde görevli 550 polis, özel hareket ekipleri ve polis helikopterinin eşliğinde mahalledeki evlere operasyon düzenledi. Bazı zanlılar, polisin geldiğini görünce uyuşturucu paketlerini sobada yakmaya çalışırken suçüstü yakalandı. Ekipler, ateşi söndürerek küllerin içinden uyuşturucu paketlerinden arta kalanı kurtardı.

Baskının düzenlendiği her evde eğitimli polis köpeklerinin yardımıyla arama gerçekleştirildi. Mersin Emniyet Müdürlüğü bünyesinden de takviye polis köpeği getirildiği belirtildi.

Aramalar sırasında 9 aylık hamile Nurcan E'nin evinden, gizlenmiş halde satışa hazır 35 paket uyuşturucu madde ele geçirildi. Nurcan E, bir hafta içinde doğum yapacağını belirterek, kendisinin uyuşturucuyla ilgisinin bulunmadığını iddia etti. Zanlı, kendini görüntülemeye çalışan gazetecilere de ''Çekin çekin, 'hamile haliyle uyuşturucu satıyordu' diyerek tepki gösterdi.

Bu arada, bir zanlının da polis baskını sırasında 2 aylık bebeğinin üzerindeki giysinin içine uyuşturucu saklamaya çalıştığı belirlendi.

Operasyonda gözaltına alınan 17'si kadın 57 kişi, geniş güvenlik önlemleri altında otobüslerle Emniyet Müdürlüğüne götürüldü. Zanlılardan ele geçirilen kesin uyuşturucu madde miktarının tespiti için çalışmaların devam ettiği öğrenildi.
AA

Dikkat! Meteoroloji uyardı

Dikkat! Meteoroloji uyardı


Dikkat! Meteoroloji uyardı


Hafta sonu plan yapanlar dikkat! Soğuk hava kapımıza dayandı... Pazar günü kar var...


Bu geceden itibaren tüm Türkiye yağışlı havanın etkisi altına girecek. Hakkari'de yoğun kar yağışı etkili olurken, Edirne, İzmir ve Tekirdağ için de yağış uyarısı yapıldı. Pazar günü ise Marmara'da kar bekleniyor.

Marmara, Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu, Doğu Anadolu'nun güney ve batısıile Eskişehir, Bolu, Zonguldak, Düzce, Erzurum ve Ağrı çevrelerinin yağışlı, diğer yerlerin parçalı ve az bulutlu geçeceği tahmin ediliyor.
İLLERİN 5 GÜNLÜK HAVA DURUMUNU ÖĞRENİN
LODOS TÜRKİYE'Yİ HARABEYE ÇEVİRDİ

Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nce yapılan son değerlendirmelere göre, yağışların Marmara'nın batısı, Kıyı Ege ile, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Manisa, Kütahya, Uşak, Denizli ve Antalya çevrelerinde kuvvetli olmak üzere yağmur ve sağanak, Erzincan, Erzurum, Tunceli, Bingöl, Muş, Van, Bitlis, Hakkari ve Şırnak çevrelerinde karla karışık yağmur ve kar şeklinde olacağı bekleniyor. İç ve doğu bölgelerde sabah ve gece saatlerinde buzlanma ve don olayı ile birlikte yer yer sis görülmesi bekleniyor.
Hava sıcaklığında, ülke genelinde önemli bir değişiklik beklenmiyor.

Rüzgarın genellikle güney ve güneybatı, güneydoğu kesimlerde doğu ve güneydoğu yönlerden hafif ara sıra orta kuvvette, batı bölgelerde kuvvetli (40-60 km/s), Batı Akdeniz kıyılarında kuvvetli ve kısasüreli fırtına (50-70 km/s), Marmara'nın batısı ve Kıyı Ege'de fırtına (70-90 km/s) şeklinde eseceği bekleniyor.

KUVVETLİ YAĞIŞ UYARISI

Yağışların Marmara'nın batısı, Kıyı Ege ile, İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Manisa, Kütahya, Uşak, Denizli ve Antalya çevrelerinde kuvvetli olması beklendiğinden, oluşabilecek olumsuzluklara (ani sel, su baskını, taşkın, ulaşımda aksamalar, vb.) karşı vatandaşların ve ilgililerin dikkatli ve tedbirli olmaları gerekiyor.

KUVVETLİ RÜZGAR UYARISI

Rüzgarın batı bölgelerde kuvvetli (40-60 km/s), Batı Akdeniz kıyılarında kuvvetli ve kısa süreli fırtına (50-70 km/s), Marmara'nın batısı ve Kıyı Ege'de fırtına (70-90 km/s) şeklinde esmesi beklendiğinden yaşanabilecek olumsuzluklara karşı (deniz ulaşımında aksamalar, soba zehirlenmeleri, çatı uçması, vb.) vatandaşların ve ilgililerin dikkatli ve tedbirli olmaları gerekiyor.

BUZLANMA, DON OLAYI VE SİS UYARISI

İç ve doğu bölgelerde sabah ve gece saatlerinde buzlanma ve don olayı ile birlikte yer yer sis beklendiğinden, yaşanabilecek olumsuzluklara karşı (ulaşımda aksamalar, vb.) vatandaşların ve ilgililerin dikkatli ve tedbirli olmaları gerekiyor.mynet

Barzani'den "bağımsız Kürdistan" sinyali

Barzani'den "bağımsız Kürdistan" sinyali


Barzani'den "bağımsız Kürdistan" sinyali


Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Kürtlerin Şiileri ya da Sünnileri dışarıda bırakan bir hükümetin parçası olmayacağını söyledi.


Barzani, Başbakan Nuri el Maliki liderliğindeki ittifakın Irak’ın sorunlarını çözememesi durumunda, “bütün seçenekleri değerlendireceklerini” söyledi.

Irak’ın Avsat el Irak haber ajansının bildirdiğine göre, BBC Farsça kanalına bir röportaj veren Barzani, Irak’taki birçok siyasi grubun desteklediği Erbil Anlaşması’yla ilgili bir soru üzerine, “Anlaşma siyasi süreçlerde ortaklık sağlanması temeline dayanıyordu. Ancak maalesef bu sürecin çok uzun ömürlü olmadığını ve hükümet ile devlet kademelerinin adil bir biçimde dağıtılmadığını görüyoruz” dedi.
Barzani, önlerinde, sorunları diyalog yoluyla çözüp bütün siyasi partilerin üzerinde uzlaşacağı bir çözüm bulmak ya da erken seçimlere gitmek gibi iki seçenek olduğunu ifade etti.
"BÜTÜN SEÇENEKLERİ DEĞERLENDİRECEĞİZ"

Iraklı Kürt lider, “Kürdistan Parlamentosu, Bağdat hükümetinin anayasaya, federalizme, demokrasiye ve çok partili sisteme bağlılığını sürdürmesi durumunda, bizim de Irak’ın bir parçası olacağımızın taahhüdünü vermiştir” diye konuştu.


Barzani, “Kürtler, Şiileri ya da Sünnileri dışarıda bırakacak bir hükümetin parçası olmayacaktır. Ancak Maliki’nin ittifakı sorunları çözemezse, o zaman bütün seçenekleri değerlendireceğiz” dedi.
Geçtiğimiz ay hakkında bazı terör saldırılarıyla bağlantılı olduğu gerekçesiyle tutuklama emri çıkarıldıktan sonra Kuzey Irak’a sığınan Cumhurbaşkan Yardımcısı Tarık el Haşimi’nin davasının iki yöne gidebileceğini ifade eden Barzani, “Birincisi olay yargıda çözülür, ikincisi de Iraklı siyasi liderler bir Ulusal Şura toplar ve olay diyalog yoluyla çözülür” dedi.
SON SÖZ KUZEY IRAK PARLAMENTOSUNUN

Kuzey Irak yönetiminin Exxon-Mobil’le imzaladığı petrol anlaşmalarına da değinen Barzani, “Merkezi hükümetin bu konudaki tavrı Kürdistan’ın çıkarlarıyla çatışmaktadır. Bahsettiğim bu anlaşmaların yürürlüğe girmesinin önünde engeller yaratacak herhangi bir durumu kabul etmeyiz. Kerkük meselesinin çözümü için 104’ıncı maddenin uygulamaya konması yönündeki taleplerimizden vazgeçmeyiz” dedi.
Bu tarz sorunların devam etmesi halinde karar mekanizmasının Kuzey Irak parlamentosu olacağını da vurgulayan Barzani, “Kürdistan halkının tavrı neyse biz o tavrı uygularız” diye konuştu.
Barzani, “Eğer Kürdistan halkı bağımsızlık talep ederse, ben bunun önünde durmayacağım. Ben Kürdistan bölgesinin günden güne gelişmesini istiyorum ancak asıl umudum Kürdistan’ın bağımsızlığıdır” dedi.mynet

'Başbuğ'un tutuklanmasına sevinmemeliyiz'

'Başbuğ'un tutuklanmasına sevinmemeliyiz'

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un tutuklanmasıyla ilgili olarak, ''Bütün samimiyetimle, dürüstlüğümle söylüyorum hiçbirimiz tutuklanma sebebiyle sevinmemeliyiz'' dedi.

AA

İZMİR - Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, AK Parti İzmir Gençlik Kongresi'ne katıldıktan sonra burada bir basın toplantısı düzenleyerek, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Gazetecilerin eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un önceki gün tutuklanmasına ilişkin soruları üzerine bu konudaki görüşlerini açıklayan Arınç, şunları kaydetti:
''Bu çok önemli bir olay. Ancak bu olay sebebiyle yani tutuklanma sebebiyle bütün samimiyetimle ve dürüstlüğümle söylüyorum hiçbirimiz sevinmemeliyiz. Bu üzüntü verici bir olaydır. Bundan gerçek anlamda üzüntü duyduğumu ifade etmek istiyorum. Şu açıdan Genelkurmay Başkanlığı makamı Türk Silahlı Kuvvetleri içinde de Türkiye'nin bürokrasisi içinde de çok önemli bir makam. Temsil ettiği şey silahlı kuvvetlerde en yüksek komuta kademesinin başkanlığıdır. Burada görev yapmış bir sayın komutanın bugün şu veya bu iddiayla tutuklanmış olmasından sadece üzüntü duyulur. Bize düşen görev bunu bireysel olarak görmek ve bu makamın yıpratılmasına ve özellikle genelkurmay başkanlığı makamıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itibar ve gücüne gölge düşürmemek lazım. Çünkü bu makamları işgal eden insanlar bizim gibi sizin gibi insanlardır. Hata da yapabilirler yanlış da yapabilir. Onların suçlanıyor olması o makamın gücüne itibarına kesinlikle gölge düşürmez.''
Bu konuda açılan davanın iddianamesinin ana merkezini, ''2004-2005-2006 yıllarında psikolojik harekat amaçlı bazı internet sitelerinin kurulduğu ve buradan yayın yapıldığı'' iddialarının oluşturduğunu, bu sitelerin genel amacının AK Parti hükümetini yıpratmak olduğunu belirten Arınç, siteler vasıtasıyla ''İrtica var'' denilerek belli merkezlerin harekete geçirilmek istendiğini, buna kısaca ''internet andıcı'' isminin takıldığını hatırlattı.
Arınç, bu yargı sürecinde, tutuklu bulunan ve serbest pek çok sanığın bulunduğunu belirterek, şunları kaydetti:
''Komuta kademesinde önemli görevler yapmış olan birileri, ''andıç' denilen belgede, '(Sayın Komutan'a arz) ibaresinin, o dönemin komutanı İlker Başbuğ'u kastettiğini, dolayısıyla suçlanması gereken birisi varsa, asıl onun suçlanması gerektiğini' ifade etmişler. Doğru veya yanlıştır. Ben ceza avukatlığı yaptığım için başıma gelen çok olaydan da bilirim; 'atfı cürüm' denilen bir şey vardır. Buna 'suç atma' derler. Mahkemeler bunu inceler. Atfı cürmün gerçek mi yoksa gerçek dışı mı olduğuna yargı kararıyla karar verirler.
Şimdi görüyoruz ki, o davanın sanıklarından bir kısmı, 'Sayın Komutan' ibaresinin İlker Başbuğ ile bağlantılı olduğunu, onun da bu suça iştirak ettiğini gösterecek bir takım beyanları esas almaktadır. Bize düşen, Türkiye gerçekten bir hukuk devleti ise ki buna inanıyoruz, en azından bu yolda çok önemli mesafeler alındığını düşünüyoruz. Hukukun ve yargı sürecinin işlediği bir yerde, yargı sürecinin süratle sonuçlanması ve beraat edecek olanların da bir an önce ortaya çıkmasıdır. Bu Sayın Komutan için de böyledir, diğer sanıklar için de böyledir.
'25 YILLIK HUKUK TECRÜBEM TUTUKLAMALARIN İSTİSNA...'
İnternet andıcı ve bunla bağlantılı diğer davalar konusunda söylenebilecek tek şey, bu iddiaların, yargılanan kişiler açısından ne kıymet ifade ettiğini bir an önce görmektir.
Tutuklanmalı mıydı, tutuklanmamalı mıydı tartışmasında, herhalde kesin kararlı olarak konuşan insanlardan birisi benim. Benim 25 yıllık hukuk tecrübem ve bugüne kadar devam eden hukuk anlayışım tutuklamaların istisna ama serbest kalmaların asıl olduğunu gösterir.
Tutuklamalar için çok ciddi sebepler ortada olmalıdır. Bu davada, 'vardır ki tutuklanmıştır' diyebilirsiniz. Ancak her şahsa, her olaya, delil durumuna göre mutlaka daha çok dikkat etmek mecburiyetindeyiz. Umarım ki, Sayın Başbuğ'un tutukluluk süresi en kısa zamanda, bir yargı sürecinin sonucu olarak karşımıza çıkar. Biz insanların tutuklanmasından memnuniyet duyan değil, tahliye edilmelerinden sevinç duyan bir anlayışa sahibiz.
Ama bu, hiçbir şekilde kişisel değil. Kişisel olsaydı, kanaatlerimiz farklı farklı olurdu. Ben hukukun evrensel prensibi olarak bunu düşünüyorum ve eminim ki, adli süreç bir an önce tamamlanır ve tüm davalardan yargılanan insanlar bir mahkeme ilamıyla kendi kişiliklerini ve kimliklerini temsil etme imkanına kavuşurlar.
'TARAFIM, AMA ONU SÖYLEMEYECEĞİM'Arınç, bir basın mensubunun, ''eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un Yüce Divan'da yargılanması talebinde bulunduğunu'' hatırlatması üzerine, 12 Eylül 2010'da yapılan Anayasa değişikliği referandumunu hatırlatarak, şunları kaydetti:
''Anayasa referandumu yapıldığında 'hayır' diyenlerin aksine biz 'evet' diyenlerdendik. 'Evet' diyenler şuna karar verdiler; Genelkurmay Başkanları, Cumhurbaşkanları, kuvvet komutanları da şöyle bir özel yargılama yargılama usulüne tabi olsunlar. Bunların yargılanacak yerleri belli değildi. Orası da Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi'dir.
Şimdi Sayın Başbuğ'un yargılanması gereken yer, Yüce Divan mıdır, yoksa sivil mahkemeler midir, bu hukuki bir tartışma. Ben bunun bir tarafındayım, ama onu söylemeyeceğim. Siz sorunuzun içinde Sayın Başbuğ'un 'Aslında benim şurada yargılanmam gerekir dediğini' söylüyorsunuz. Bu her sanık için geçerlidir. Yetki görev itirazında bulunabilirler. Buna önce o mahkemeler karar verir. Görev ve yetki uyuşmazlığı olursa başka merciler karar verir. Bu itiraza karar verecek olan yer de yargıda bir yerdir. Umarım onun da en kısa sürede sonuçlandığını görürüz.''
'KİMSENİN SUÇ İŞLEME İMTİYAZI YOK'
Arınç, bir gazetecinin İzmir Büyükşehir Belediyesine yönelik operasyon kapsamında, geçtiğimiz günlerde savcıya ifade veren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu hakkında 180 yıl ceza istendiği yönündeki soru üzerine ise ''Kişilere yönelik bir değerlendirme yapmam'' karşılığını verdi.
Kocaoğlu'nu çok eskiden beri tanıdığını, kişisel ilişkilerinin çok iyi olduğunu, yaptığı görevle ilgili kendisine isnat edilen suçla ilgili hiçbir bilgiye sahip olmadığını dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
''Türkiye'de hiç kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur. Yargı bağımsızdır. Yargıya intikal eden her konuda bizim yargıya yön vermek yerine onun bağımsızlığını destekleyici beyanlarda bulunmamız gerekir. 'Şu da mı, bu da mı' diyerek kişilere yönelik herhangi bir değerlendirme yapmak doğru değildir. Türkiye gerçekten hukuk devleti olacaksa, herkes denetlemeye tabi olmalıdır, herkes yargıda hesap verebilir olmalıdır ve hiç kimse layüsel değildir. Yani dokunulmaz, kendisi hakkında suç iddia edilmez olmamalıdır. Görüyoruz ki, yıllar sonra Türkiye'de hukukun egemen olmaya başlaması, birileri hoşlanmasa da bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Sayın Kocaoğlu da dilerim ki, yargı sürecinin sonunda bu suçlamalardan aklanarak hizmetine devam etsin. O yüzden Ahmet mi, Mehmet mi, Hasan mı diye kişisel değerlendirme yapmayalım. Görülüyor ki Türkiye'de muvazzafıyla, emeklisiyle pek çok asker, komutan yargılanabiliyor. Türkiye'de pek çok bürokrat, siyasetçi yargılanabiliyor. Biz herkesin yargı önünde alnı açık hesap verebilmesinin yanındayız. Onlara da kolaylıklar diliyorum.''
Arınç, bir gazetecinin 'Bu noktada dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde girişiminiz olacak mı?'' sorusuna ise şu yanıtı verdi:
''Elbette olacak. O yüzden yeni anayasada sabırsızlanıyoruz. Yeni anayasayı yapacak heyet, dokunulmazlıkları da en güzel şekliyle anayasada tarif edecektir diye düşünüyorum.
İnşallah yeni anayasa bütün sorunlarımızı, umarım ki başta dokunulmazlık olmak üzere yeniden bir tarif yeniden bir sınırlandırma ve kamuoyunun bu konudaki hassasiyetini dikkate alarak yeniden düzenleme yapacaktır.''

Kılıçdaroğlu: Türkiye cezaevine döndü

Kılıçdaroğlu: Türkiye cezaevine döndü

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ''Türkiye Cumhuriyeti adeta bir kısmı için kapalı, bir kısmı için açık cezaevi haline dönüştürüldü'' diye konuştu.

AA

İSTANBUL - Sarıyer Belediyesi'nin, Pınar Mahallesindeki yeni hizmet binasının temel atma töreninde konuştu.
Kılıçdaroğlu, bir ülkede hukukun üstünlüğünün temel kural olduğunu vurgulayarak, ''Bir ülkede adalet yoksa, o ülkede demokrasi yoktur. Bir ülkede sağlıklı adalet dağıtılmıyorsa, o ülkede insanların umudu yok demektir. Bir ülkede adalet olacak ki, bir sorunla karşılaşan yurttaş, 'benim başvuracağım, benim de hakkımı arayacağım bir yer var' diyecektir. Ama bugün geldiğimiz noktada Türkiye Cumhuriyeti adeta bir kısmı için kapalı, bir kısmı için açık cezaevi haline dönüştürülmüştür. Bu yapıyı sindiremiyoruz. 21. yüzyıl Türkiye'sine yakışmıyor. İstiyoruz ki bu ülkede adalet herkes için olsun'' diye konuştu.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, eğer Türkiye'de 70 milyon vatandaş telefonlarının dinlendiğinden kaygı duyuyorsa, bu ülkede medyanın özgürlüğü yoksa ve halkın sağlıklı haber alma özgürlüğü elinden alınmışsa, üniversiteler konuşamıyorsa ve yargıçların güvencesi yoksa, o ülkede demokrasinin olmayacağını vurgulayarak, şöyle devam etti:
''Bunun mücadelesini yapacağız biz. Bir ülkede iş adamları konuşamıyorsa, sendikalar rahatlıkla eylem yapamıyorsa, insanlar hak aramak için özgürce konuşamıyorsa, o ülkede demokrasi yok demektir. Sakın sanmayın ki bunu ana muhalefet partisi olarak sadece biz söylüyoruz. Hayır, bunu dünyanın bütün gelişmiş ülkelerindeki sivil toplum kuruluşları söylüyor. Türkiye'deki demokrasi 'hibrit demokrasi' olarak adlandırılıyor. 21. yüzyılın Türkiye'sine bu yakışmaz. 21. yüzyılın Türkiye'sinde herkes düşüncelerini özgürce söylemeli, herkes rahatlıkla istediği toplantıyı, istediği mitingi gerçekleştirebilmelidir. Özgür, bağımsız ve geleceğe umutla bakan bir Türkiye, saygın, tutarlı bir adaletle ancak olabilir. Tek istediğimiz adalettir. İsteğimiz hukukun üstünlüğüdür.''
'CHP'Lİ BELEDİYELER BASKILARA RAĞMEN ÇALIŞIYOR'
Kılıçdaroğlu, Türkiye'de hatta dünyada ilk kez Sarıyer Belediyesi'nin ''yeşil bir binaya'' kavuştuğunu söyledi.
Sarıyer'de 12 ayrı binada hizmet veren kurumların tek bir çatı altında toplanacağını ifade eden Kılıçdaroğlu, Sarıyerlilerin çağdaş bir kamu hizmeti alacağını kaydetti.
CHP'li belediye başkanlarının, ellerinden gelen her türlü gayreti göstererek hizmet verdiklerini belirten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
''AKP şöyle bir algı yaratmak istiyor; Efendim CHP'li belediyeler çalışmıyor. Bütün baskılara rağmen CHP'li belediyeler, kendi belde halklarına en güzel hizmeti vermeye çaba harcıyorlar. Bunun altını özellikle çiziyorum. Bütün baskılara rağmen en iyi hizmeti CHP'li belediyeler olarak vermeye devam edeceğiz. Şöyle bir örnek vereyim; İzmir anakent belediyesinde görev yapan AKP'li müfettiş sayısı 80'dir. Dünyada örneği yok bunun. 'Acaba biz bu belediyeyi nasıl çalışamaz konuma getiririz?' Bunun için çalışıyorlar. Ama buradan sesleniyorum. Ne yaparlarsa yapsınlar, hangi baskıyı kurarlarsa kursunlar, sosyal demokrat belediyeleri halka hizmetten alıkoyamayacaklardır. Sarıyer, Kadıköy, Kartal ve Silivri üzerinde de baskı kuruyorlar. Bütün bu baskılara rağmen hizmet eden belediye başkanlarımızı yürekten kutluyorum. Siz ve biz el ele vererek sonuna kadar belediye başkanlarımızın arkasında duracağız.''

Down sendromu için yeni test

Down sendromu için yeni test

ABD’de, ekim ayından beri uygulanan yeni bir kan testi, anne karnındaki bebeğin down sendromu olup olmadığına yönelik daha güvenilir sonuçlar sağlıyor.

DW Türkçe

İSTANBUL - Almanya’da 100 bin kadar Down sendromlu insan bulunduğu tahmin ediliyor. 21'inci kromozom çiftinde bir tane kromozomun fazla olmasıyla ortaya çıkan down sendromu, çocuklarda zihin hasarına neden oluyor ve neredeyse bir ömür boyu özel bakım ve ilgi gerektiriyor.
Hamile bir kadın, karnındaki bebeğin down sendromu olmadığından emin olmak istiyorsa, doktor anne rahminden sıvı alınmasını içeren bir uygulama olan amniyosentez yapabiliyor. Ancak bu işlem hamilelik için küçük bir risk demek ve çoğu kadın bu uygulama konusunda pek istekli değil. Almanya’da her yıl sadece 70 bin kadın amniyosentez yaptırıyor.
Berlin’deki Doğum Öncesi Tanı ve İnsan Genetiği Merkezi’nden Dr. Michael Entezami, "Amniyosentez, yüzde 0,3 ile yüzde 1 arasında değişen bir risk taşıyor. Uygulama, düşüğü tetikleyebiliyor" şeklinde konuşuyor. Ancak bu yıl Down sendromu olasılığını tespit eden yeni bir test Almanya’da uygulanmaya başlanacak.
ABD’DE UYGULANIYOR 
Geçtiğimiz mart ayında Down sendromu kan testine ilişkin Kıbrıs’ta yapılan bir araştırmanın sonuçları Nature Medicine dergisinde yayınlanmıştı. Test 2011 yılı ekim ayından beri ABD’de uygulanıyor.
Bilim adamları mart ayında yazdıkları makalede, “Müdahale gerektirmeyen bu yöntem, şu anda normal hamileliklerde daha müdahaleci bir işlem gerektiren testlerin yol açtığı düşük riskini ortadan kaldırıyor” ifadelerine yer vermişti.
‘DİĞER TESTLERLE BİRLİKTE YAPTIRILMALI' 
Hamile bir kadının kanı sadece kendi genetik kodlarını değil aynı zamanda bebeğin genetik kodlarının yüzde 5’ini de içeriyor. Genelde plasentanın dokusu çocuğun dokularıyla genetik benzerlik içeriyor. Dolayısıyla doktorlar genetik bir hasarın varlığını gözlemleyebilir.
Doktorlar, bu genetik maddeyi inceleyerek, Down sendromuna yol açabilecek genetik tekrarların var olup olmadığını hesaplayabilir. Dr. Entezami, testin yüzde 98 oranında doğru sonuçlar verdiğini söylüyor ancak aynı zamanda anne adaylarına kan testini diğer testlerle birlikte yaptırmalarını öneriyor.

En Çok Okunan Haberler

Google Arama