1 Şubat 2012 Çarşamba

Güneş sisteminde bir ilk

Güneş sisteminde bir ilk

Yaşamın oluşmasını sağlayan elementleri içeren bir madde, galaksinin bilinmeyen bir köşesinden Güneş Sistemi’ne sürüklendi.  Bilim dünyasında eşi benzeri olmayan gelişme, galaksinin sırlarının anlaşılmasında gök bilimcilere yeni ipuçları verecek.

ntvmsnbc

Dünya’nın 332 bin kilometre üzerinde bulunan ve Güneş Sistemi’nin en uç noktalarını inceleyen IBEX (Yıldızlararası Sınır Kâşifi) uydusu, dış galaksilerden Güneş Sistemine giren ve yaşamın oluşması için temel elementleri taşıyan bir madde tespit etti.
Maddenin, yıldızlar, gezegenler ve Dünya’daki yaşamın oluşmasını sağlayan oksijen, helyum, hidrojen ve neon elementlerini içerdiği ve evrenin herhangi bir köşesinden gelmiş olabileceği belirtildi.
Maddenin içeriğini oluşturan elementlerin, süpernova patlamasıyla yok olan yıldızların galaksinin dört bir yanına saçılmış parçacıkları olduğu ifade edildi. Süpernova patlamasıyla ortaya çıkan madde, yıldızlararası rüzgârlar sayesinde Güneş Sistemi’ne kadar sürüklendi.
ABD Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) Güneybatı Araştırma Enstitüsünden David McComas, “Güneş Sistemi’ne yabancı olan yıldızlararası bu maddenin iyi analiz edilebilmesi, galaksinin geri kalanı hakkında yeni bilgiler edinebilmemiz adına büyük önem taşıyor” dedi.
OKSİJEN NEREYE GİTTİ?
Samanyolu Galaksisi’nin bilinmeyen bir köşesinden gelen madde üzerindeki ilk analiz IBEX uydusu tarafından gerçekleştirildi. Maddenin içeriğindeki elementlerin birbirlerine oranlarını tespit eden uydu, maddenin içinde her 20 neon atomuna karşılık 74 oksijen atomu bulunduğunu tespit etti.  Normalde, Güneş Sistemi’nde her 20 neon atomuna karşılık 111 oksijen atomu bulunuyor.
Gök bilimciler, bu tespitle, Güneş Sistemi’ne kıyasla yıldızlararası boşlukta daha az oksijen bulunduğunu tespit etti. Analizler, gezegenlerin ve gezegenler üzerindeki hayatın oluşmasında çok önemli bir role sahip olan oksijen ve hidrojenin Güneş Sistemi’nde yeterince bulunduğu bir kez daha ortaya koyarken, yıldızlararası boşlukta neden oksijenin neden az bulunduğu sorusunu da doğurdu.
GÜNEŞ YER DEĞİŞTİRDİBazı gök bilimciler, Güneş’in uzayda çok az oksijen bulunan bir noktada oluştuğunu, geride kalan milyonlarca yıl içinde bugünkü konumuna geldiğini öne sürüyor. Diğerleri ise yıldızlararası boşluktaki oksijenin buzul kütlelerin veya toz bulutlarının içinde hapsolmuş olabileceğini savunuyor.
NASA’nın Goddard Uzay Uçuşu Merkezi’nden Eric Christian, “Güneş Sistemi’nin dışındaki basıncın ve buradan gelen materyallerin incelenmesiyle, içinde bulunduğumuz sistemin büyüklüğünü ve şeklini daha iyi anlayabiliriz” dedi.

Uçuş iptalinde yolcuların hakları neler?

Uçuş iptalinde yolcuların hakları neler?

Kış nedeniyle yaşanan uçuş iptallerinde yolcuların birçok hakkı bulunuyor. Yeni yönetmeliğe göre, havayolu şirketleri tüm yolculara yemek ve içecek vermekle yükümlü.

ntvmsnbc

İSTANBUL - Zorlu kış koşulları nedeniyle Türkiye genelinde yüzlerce uçuş iptal oldu. Uçuş iptalleri vatandaşlarI mağdur ederken, birçok kişi ulaşım konusunda sıkıntılar yaşadı.
Yolculara suyun bile para karşılığı verildiği haberleri basında yer aldı.
Peki uçuş iptalleri durumunda yolcular ne yapabilir?
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden Sami Aksoy'un verdiği bilgiye göre, bu alandaki yeni bir düzenleme olan “Havayolu ile Seyahat Eden Yolcuların Haklarına Dair Yönetmelik” 3 Aralık 2011 tarihli 28131 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı ve 1 Ocak 2012 tarihinde yürürlüğe girdi.
Yönetmelik, Türk menşeli havayolu işletmelerinin Türkiye’deki havaalanlarını iniş veya kalkış noktası olarak kullandıkları tüm uçuşlara uygulanıyor.
Uçuşun iptal edilmesi durumunda, yolcunun havayolu karşısında hangi haklara sahip olduğu, yönetmelikte açıkça düzenleniyor.
BİLET ÜCRETİNİ GERİ ALABİLİR
Uçuşun iptali durumunda ilgili yolcu öncelikle, bilet ücretini geri alma ve seyahatinin ilk başlangıç noktasına ilk fırsatta dönmeyi sağlayacak bir dönüş uçuşunun ücretsiz sağlanmasını talep hakkına sahip. Yolcu bunun yerine, en erken fırsatta son varış yerine güzergâh değişikliğinin sağlanması veya son varış yerine daha sonraki bir tarihte benzer taşıma şartları altında güzergâh değişikliğinin yapılmasını talep haklarından birini de seçebilir.
ŞİRKET YEMEK VERMEKLE YÜKÜMLÜ
Havayolu şirketi, uçuşu iptal edilen tüm yolculara, makul ölçüde sıcak ve soğuk içecekler, günün zamanına göre kahvaltı veya yemek ile ilave hafif ara yemeği, ayrıca süre kısıtlaması olmaksızın iki telefon görüşmesi, faks mesajı veya e-posta hizmeti teklif etmekle yükümlü.
Yolcu uçuş değişikliği hakkını kullanmışsa bedelsiz olarak, otelde veya uygun bir konaklama tesisinde konaklama; havaalanı ve konaklama yeri arasında ulaşım hizmetlerinden yararlanma hakkını da sahip.
HAVA KOŞULUNDAN İPTALDE TAZMİNAT YOK
Yönetmelikte tazminatla ilgili hükümler de yer alıyor. Tüm tedbirleri almış olmasına rağmen olağanüstü haller sebebiyle uçuşun iptal edildiğini ispat ettiği takdirde, -ki mevcut meteorolojik durum bunu işaret ediyor- havayolu şirketi, sadece tazminat ödemekten kurtulur.
Havayolu şirketleri, uçuşun iptali durumunda yukarıda anılan hizmetleri, yolcularına teklif etmekle yükümlü. Hizmetten yararlanıp yararlanmama yolcunun takdirinde.
HİZMET SUNULMAZSA DAVA AÇILABİLİR
Yönetmeliğe göre şirketlerin, yolcularına, tazminat ve hizmet hakkı kurallarını belirleyen yazılı bir bildirim sunması gerekiyor. Eğer havayolu şirketi, yönetmelik ile getirilen yükümlülüklerini gereği gibi veya hiç yerine getirmezse (hakların bildirimi, tazminat verme, hizmet sunma) yolcu, adli yargıda genel başvuru hakkının yanı sıra, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’ne de şikayet talebiyle başvurabilir.

Sarkozy'nin yeni hamlesi hazır

Sarkozy'nin yeni hamlesi hazır

Fransız Millet Meclisi ve Senatosu'ndan geçen inkar yasasının bazı milletvekili ve senatörler tarafından iptal için Anayasa Konseyi'ne taşınması Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'yi çileden çıkarttı. Konsey'in "inkar" yasasını iptal etmesi durumunda Sarkozy, yeni bir metin hazırlatacak.

Kayhan KARACA
ntvmsnbc

Strasbourg - Sarkozy bu sabah düzenlenen Bakanlar Kurulu toplantısında, bazı bakanlarını yasa metnini yeterince savunmadıkları için eleştirdi. Yasa girişimi daha önce Dışişleri bakanı Alain Juppé ile Tarım bakanı Bruno Le Maire tarafından açıkça eleştirilmişti.
Toplantıya katılan bir bakanın Fransız medyasına yaptığı açıklamaya göre, Sarkozy, Anayasa Konseyi'nin yasayı sansürlemesi halinde, bazı kesimlerin Yahudi soykırımının inkarını suç sayan yasayı sorgulatmak isteyebileceklerini söyledi.
YENİ YASA METNİ HAZIRLATACAK 
Aynı kaynaklar, Sarkozy'nin, Anayasa Konseyi'nin yasayı sansürlemesi halinde aynı konuda derhal yeni bir yasa metni hazırlatacağını söylediğini de aktardı.
Öte yandan, Anayasa Konseyi'ne başvuru için imza veren iki iktidar partisi milletvekili, Fransız hükümetinden Anayasa Konseyi önündeki süreci hızlandırmasını istedi. Cumhurbaşkanı Sarkozy'nin iktidar partisi üyesi Eric Straumann ve Jean-Philippe Maurer, "olası ve temelsiz gerginliklerin önlenmesi amacıyla" hükümetin süreci 8 güne indiren yetkisini kullanmasını istediler.

Fenerbahçe'den Ferit Şahenk'e teşekkür

Fenerbahçe'den Ferit Şahenk'e teşekkür

Fenerbahçe kulübü internet sitesinde yapılan açıklamayla Moussa Sow'un transferi için Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk'e teşekkür edildi.

NTV Spor

İSTANBUL - Fenerbahçe kulübü, resmi internet sitesinden yaptığı açıklamayla, Senegalli futbolcu Moussa Sow'un transferi için iki sarı lacivertli yönetici ve Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk'e teşekkür etti.
Fenerbahçe'nin resmi internet sitesinden yapılan açıklamada, "Takımımıza yeni katılan futbolcumuz Moussa Sow'un transferi için gerek teknik heyetimiz gerekse yönetim kurulumuz uzun süreli bir çalışma yürüttü. Bir süredir devam eden görüşmeler sonunda da önemli bir transfer kulübümüz açısından en uygun koşullarda yapıldı.
3 Temmuz'dan bu yana yaşamakta olduğumuz sürece rağmen yönetim kurulumuz kararlılıkla takımımızın ihtiyaçları doğrultusunda transfer çalışmalarının yürütülmesini sağladı. Moussa Sow transferi başta iki yönetim kurulu üyemiz ve değerli işadamı Sayın Ferit Şahnek'in katkıları ile gerçekleştirildi.
Yöneticilerimiz ve Sayın Şahenk'in kulübümüze sağladığı katkı ile kulübümüzün Fenerbahçe Sportif A.Ş'ye sunduğu uygun finansman neticesinde Sow kadromuza dahil oldu. Bu noktada tüm camiamız adına çabaları ve maddi manevi katkılarından dolayı yöneticilerimize ve Sayın Ferit Şahenk'e teşekkür ediyoruz.
Saygılarımızla" denildi.

'Hasta Avrupa'nın hasta çocukları

'Hasta Avrupa'nın hasta çocukları

'Sovyet İmparatorluğu'nun dağılmasıyla birlikte Doğu Avrupa'daki ülkelerin özgürlüğe kavuştuğu sanılıyordu. Ancak bu ülkelerin AB'den umduğunu bulamamasına son Euro krizi de eklenince aşırı sağ hızla yükselişe geçti. Araştırmalar AB'nin motor gücü Almanya'da bile doğu ile batı arasındaki ayrımın gittikçe derinleştiğini gösteriyor.

Fulya CANŞEN
ntvmsnbc

Almanya’da sonuçları kamuoyuna yeni duyurulan bir araştırma, bu ülkede aşırı sağın yükselmesini eski Doğu Almanya’nın mirası olarak gösteriyor. Doğu Almanların DDR döneminde edindiği diktatörlük deneyiminin altı çizilen araştırmada Doğuluların hala çoğulcu demokrasiyi reddettikleri sonucuna varılıyor. Almanya’nın tanınmış sosyologlarından Wilhelm Heitmeier’in idaresinde yapılan araştırmaya göre, Doğu Almanların yüzde 59’u Almanya’da çok fazla yabancı yaşadığını düşünüyormuş. Bu oran batılılar arasında yüzde 44.5 olarak tespit edilmiş. Araştırmaya katılan Doğuluların yüzde 10‘unun yabancılara şiddet kullanılmasını onaylaması elbette endişe verici bir sonuç. Ama bu araştırmanın ortaya çıkardığı endişe verici bir başka sonuç da Almanya’da Doğu ve Batı arasındaki ayrımın henüz ortadan kalkmadığı hatta son yıllarda arttığı. Bu eğilimi AB içinde de hissetmek mümkün.
MUHALİFLER SİNDİRİLİYOR 
Macaristan bunun en güncel örneği. 2010 başında oyların yüzde 53’ünü alarak iktidara gelen Viktor Orban, seçim yasası sayesinde yüzde 68 oranında milletvekili çıkararak Macaristan Anayasası’nı değiştirmek için gerekli çoğunluğu elde etti. Orban bu gücünü kullanarak muhalefetle uzlaşmadan, kamuoyunda tartışmadan ve halk oylamasına ihtiyaç duymadan anayasaya istediği şekli vererek bu yılın başında yürürlüğe soktu. Anayasa ile birlikte yürürlüğe giren çok sayıda kanun hükmünde kararname ve ek yasalarla Orban, hükümetin sadece yargı değil, merkez bankası, sayıştay, seçim komisyonu ve medya üzerindeki yetkisini de arttırdı. Sadece Macar muhalifleri değil AB de Orban hükümetinin yavaş yavaş diktatörlük kurduğunda hemfikir.
Avrupa Komisyonu geç de olsa Macaristan hükümetini, AB yasalarını çiğnediği için uyardı ancak hükümet henüz somut bir adım atmadı. Avrupa basını ile ilişki içinde bulunan Macar gazeteciler, Orban hükümetinin geçen yıl yürürlüğe soktuğu baskıcı medya yasasının yardımıyla bir korku imparatorluğu oluşturulduğu, buna uymayan pek çok meslektaşının ya sindirildiği ya da işinden edildiğini anlatıyor.
POST SOVYET SİYASİ KÜLTÜR ATAKTA 
Örneğin Macar devlet radyosunun dış muhabirlerinden Gábor Nemes, "Eğer bir kez işten atılmış ve sakıncalılar listesinde yer almışsanız, bir daha iş bulmanız mümkün değil. Özel medya kuruluşları hatta yerel olanlar bile size kapılarını kapatıyor" diyor. Nemes, Orban hükümetinin diktatörlüğünü nasıl yerleştirebildiğini de şu sözlerle aktarıyor: "Çok basit. Beğenmediğiniz kurumun yapısını değiştiriyorsunuz. Hatta bazen adını değiştirmeniz bile yeterli oluyor. Geçen yıl iki televizyon, bir radyo kanalı ve devlet haber ajansı bir kurumun çatısı altında yani iktidarın elinde toplandı. Hatta devlet ihaleleri ya da AB fonlarına ihtiyacı olan işverenler bile siyasi olarak göze batma korkusu içindeler. Bütün bunlar bana Rusya’yı hatırlatıyor."
Peki nasıl oldu da Viktor Orban bir buçuk yıl içerisinde ülkeyi bu kadar değiştirdi? Yoksa AB üyeliği öncesi yere göğe konulmayan “dönüşüm” gerçek değil miydi?
BANKALAR DA YATIRIMCILAR DA KAÇIYOR 
Bu soruların yanıtları daha çok ekonomik gelişmelerde gizli. Macaristan ve Doğu Avrupa ülkelerinde üyelik süreci ile başlayan ekonomik canlanma 2008 yılındaki krize kadar sürdü. 2008 krizinden tam toparlanmaya başayan Doğu Avrupa bu kez Euro krizi ile karşı karşıya kaldı. Polonya dışında hemen hepsi bütçe açığı, dış borçlar, işsizlik ve enflasyonla mücadele ediyor.
AB müzakereleri sırasında Doğu Avrupa’ya adeta yağan yabancı sermaye, kendilerine sağlanan vergi indirimi gibi ayrıcalıklar sona erince daha doğuya gitmeye başladı. Bölgedeki finans sektörünün büyük bir kısmını elinde tutan Batı Avrupalı bankalar Euro krizi nedeniyle sermaye artırımında zorlanınca Doğu Avrupa’da kredi hacimlerini büyük oranda azalttı. Hata bu yüzden 2011 Nisan’ında sona eren Viyana İnsiyatifinin yeniden harekete geçirilmesi ve sözkonusu bankaların bölgedeki varlığını koruması için AB fonları ve IMF yardımlarından destek alması planlanıyor. Doğu Avrupa’nın belini en çok büken etkenlerden biri de yolsuzluk.
KALİFİYE ELEMAN GÖÇ EDİYOR 
Yolsuzluğun en yoğun yaşandığı ülkelerden Romanya’da örneğin ücretler o kadar düşük ki, halk çareyi kaçmakta buldu. 2010 yılında kamu çalışanlarının ücretlerinde yüzde 25, emekli maaşlarında yüzde 15’lik kesintiye gidildi. Artık kalifiye ve eğitimli Rumenler de ülkeyi terk ediyor. Öyle ki bazı şehirlerde doktor açığı yüzünden sağlık hizmetleri felce uğramış durumda.
Devlet Başkanı Traian Basescu gibi para ve iktidar sahibi olanlar yurt dışında tedavi oluyor, yoksullarsa hastane koridorlarında torpil arıyorlar. Romanyalı siyaset bilimcisi Cristian Pârvulescu, haftalık Alman Der Spiegel dergisine verdiği demeçte, ekonomik sıkıntının siyasete yansımasına dikkat çekerken sadece ülkesinde değil, Doğu Avrupa’nın bütününde bir demokrasi krizi olduğundan söz ediyor. Halkın AB üyeliğinden önceki beklentilerinin çoğunun karşılanmadığını söyleyen Pârvulescu, bu ülkelerde populizm ve nasyonalizmin geri dönmesinden endişe duyuyor.
AB’NİN BASKISI AŞIRI SAĞA YARIYOR 
Nasyonalizmin izleri ve onun yarattığı AB karşıtı atmosfer bütün Doğu Avrupa’ya yayılmış görünüyor. Macaristan’da Orban hükümetini iktidara getiren seçimde aşırı sağcı Jobbik partisi de oyların yüzde 17’sini elde etmişti. Jobbik’in aşırı sağcı paramiliter “Macar Cephesi” nin siyasi kolu olduğu ve bazı konuları Başbakan Orban’a dikte ettiği biliniyor. Parti Lideri Gábor Vona, AB’nin Macaristan hükümetine yönelik her türlü baskısını bugüne kadar lehine çevirmeyi başardı. AB’nin ultimatomuna AB bayrağını yakarak karşılık veren Vona’nın Yahudi ve Roman karşıtı tutumundan Macaristan halkının da etkilendiği aşikar.
Yapılan son kamuoyu yoklaması her üç Macar’dan ikisinin Yahudilerin ülke ekonomisinde fazla etkili olduğuna ve Romanların genetik olarak şiddet yanlısı olduğuna inanıyor. Hem Macaristan’ı hem de AB’yi değiştirmeyi hedefleyen Jobbik’in Avrupa Parlamentosu’nda üç sandalyesi olduğunu da hatırlatalım.
NASYONEL SOSYALİST Mİ ÖZGÜRLÜK SAVAŞÇISI MI?
Krize rağmen Euro’ya geçen Estonya’da da AB karşıtlığı ve aşırı sağcı ideoloji güçleniyor. Hazırlanan yeni bir taslakla Estonyalılar, Alman Nasyonal Sosyalistler’in silahlı birimi Waffen SS’e katılanların, Sovyet güçlerine karşı mücadele verdiği gerekçesi ile “özgürlük savaşçısı” olarak tanınmasını istiyor. Baltık ülkeleri arasında en özgürlükçü ve liberal olanı Estonya.
AB’ye üye olduğu sırada bile Rus azınlıklarla olan sorununu çözemeyen Letonya’ya aşırı sağcı partinin ortak olduğu bir koalisyon hükümet ediyor. Gerçi “Her şey Letonya için” adlı parti Neonazi gibi tanımlamaları reddediyor ama SS gazilerinin törenlerini organize etmekten, eşcinsellere karşı protesto yürüyüşleri düzenlemekten çekinmiyor. Aynı partinin Avrupa Parlementosu’nda İngiliz muhafazakarlarla aynı grupta yer alıyor olması da gerçek bir ironi.
SS destekçlerinin kahraman ilan edilmesi sadece Baltık da değil, Slovakya, Slovenya, Hırvatistan gibi ülkelerde de tartışılıyor. Özünde Sovyet korkusu olan bu tek boyutlu tarih anlayışı, nasyonal sosyalizm ya da faşizm karşıtlığını azaltırken, Doğu Avrupa’yı AB değerlerinden uzaklaştırıyor.
REFORM YORGUNU HALK UMUTSUZ 
Örneğin Çek Cumhuriyeti’nde AB Maliye Paktı ağır bir siyasi krize neden oldu ve iktidardaki siyasetçiler AB karşıtı söylemlerini arttırdılar. Slovakya’da ise Euro kurtarma fonu ile ilgili meclis oylaması erken seçim kararına yol açtı. Anketler önümüzdeki mart ayında yapılacak genel seçimde populist Robert Fico’nun iktidara gelebileceğine işaret ediyor.
AB’den çok ABD’nin yanında yer almayı tercih eden Romanya hükümetinin tasarruf planları halkı sokağa döktü ve hatta gösterilerde arbede yaşandı. Sosyalist sistemin çöküşü, AB uyum süreci derken sayısız reform ve yasal değişiklikten yorulan Doğu Avrupa halkının demokrasiye ve devletin kurumları ile AB’ye olan güveni giderek azalıyor. Macar ekonomist László Lengyel, bu gelişmeyi yetmişli ve seksenli yılların sosyalizmine benzetiyor ve halkın umutsuzluğunun aşırı sağı beslemesinden endişe ediyor.
YENİ BİR SINIF SAVAŞI MI BAŞLIYOR 
Bu genel tabloya bakarsak Macar Filozof Gáspár Miklós Tamás’a hak vermemek mümkün değil. Doğu bloğunun çökmesinden sonra nükleer güç dengesi ile kapitalizm ve sosyalizm arasındaki dengenin de bozulduğuna dikkat çeken Tamás, Almanya, Avusturya, Fransa ve İtalya gibi güçlü Batı Avrupa ülkelerinde de yeşeren aşırı sağcı eğilimlerin altını çiziyor. Tamás’a göre, işsizlik ve yoksulluk artık solu değil, aşırı sağı besliyor ve dolayısı ile artık entelektüeller tarafından desteklenmeyen işçi sınıfı, kendinden daha aşağıda olan göçmenlere ve azınlıklara karşı bir tutum içine giriyor.
Yukarıda belirttiğimiz Almanya’daki araştırma da, hem ülkenin hem de AB’nin yoksul kalan doğusundaki gelişmelerin altını bir kez daha çiziyor.

En Çok Okunan Haberler

Google Arama