30 Eylül 2011 Cuma

BÜYÜK TEHLİKE Balon balığı uyarısı


Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Nuri Tarkan, vatandaşları balon balığı tehlikesine karşı uyardı.


Balon balığı uyarısı
































arkan, ''Balon balığı üreme zamanlarında tetrodoksin denilen bir zehir salgılıyor. Bu siyanürden 50 kat daha tehlikeli bir zehir'' dedi.
Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi ve Marmaris Çevrecileri Derneği tarafından ortaklaşa yürütülen Marmaris Körfezi'ndeki araştırma çalışmalarının beşince etabı tamamlandı.
Prof. Dr. Ahmet Nuri Tarkan'ın önderlinde 14 kişiden oluşan ekiple yürütülen çalışmada, denizin değişik derinliklerinden 18 ayrı numune alındı. İnceme sonrasında kıyıya yanaşan teknede gazetecilere açıklamalarda bulunan Prof. Tarkan, altıncı etap sonunda elde ettikleri önemli bulgular konusunda açıklamalarda bulunacaklarını ve bazı analizlerin devam ettiği bilgisini verdi.
Şu ana kadar yaptıkları çalışmaların çok verimli geçtiğini belirten Prof. Dr. Tarkan, şunları ifade etti:
''Bu çalışmamızdaki en önemli bulgu, Türkiye sularında ilk defa 3 tip denizanasına rastladık. Bunlardan en tehlikelisi 'göçmen denizanası' dediğimiz tür. Süveyş Kanalı yoluyla bölgemize girmiş ve buralara kadar yayılmış. Tesadüfen rastladığımız bu denizanasıyla ilgili rahatsızlıklar zaman zaman bize yansıdı. İkinci olarak ise 'çiçek denizanasını' bulduk. Marmaris Körfezi'nin dışında bulundu. Daha az tehlikeli olmasına rağmen insan sağlığı açısından dikkat edilmesi gereken türlerden bir tanesi. Son olarak iki gün önce Sülüngür Gölü'nde başka bir denizanasına rastladık. Bu da 'Avustralya benekli denizanası'. Bu denizanaları yurdumuzda ilk kez bu bölgede görülüyor. Bunlar ilk kez kayıtlara geçiyor ve bilimsel dergilerde yayınlarımız çıkmaya başladı.''
Marmaris Körfezi'nin kirlilik açısından da alarm verdiğine dikkati çeken Tarkan, ''Geçtiğimiz iki ayda, dejenere olmuş hamsi yumurtaları bulduk. Yani bunlardan artık hamsi larvası çıkmayacak. Bozulmuş. Bunun nedeni kirlilik'' diye konuştu.
-Balon balığına dikkat-
Gazetecilerin sorusu üzerine Muğla Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tarkan, Marmaris ve çevresinde zehirli olduğu bilinen balon balığının görülmeye başlandığını söyledi.
Balon balığının Hint Okyanusu kökenli bir balık olduğuna işaret eden Tarkan, ''Bu balık yüzerken karşılaştığınızda hiçbir tehlikesi yok. Yan yana birlikte yüzebilirsiniz, dokunabilirsiniz. Tehlike bu balığın iç organlarındadır. Pişirilme sırasında balığın iç organlarındaki zehir tehlike oluşturur. Balon balığı üreme zamanlarında tetrodoksin denilen bir zehir salgılıyor. Bu siyanürden 50 kat daha tehlikeli bir zehir. Çok lezzetli bir balık olmasına karşın, pişirilmeden önce dikkatle temizlenmesi gerekiyor. İç organlarındaki zehiri balığın etine bulaştırır da yerseniz, ölümcül bir sonuç ortaya çıkabilir'' dedi.
Balon balığının Marmaris ve Gökova bölgesine yayıldığını kaydeden Tarkan, bu balığın kendisi için uygun ortam bulduğunu bildirdi.
Balon balığının söz konusu bölgede popülasyonunu arttırma safhasında olduğunu dile getiren Tarkan, diğer balık türleri için de tehlike oluşturduğunu sözlerine ekledi.
KAYNAK.MYNET.COM

BDP DEN YENİ TALEP


BDP anayasanın yanına 'paket' istedi

BDP'den, yeni anayasa çalışmalarıyla eş zamanlı olarak, 'yol temizliği' için, bir demokratikleşme paketinin de gündemde olması gerektiği açıklaması geldi.


BDP anayasanın yanına 'paket' istedi






























Meclis'e dönme kararı alan ve yarın yemin edecek olan BDP, bugün, önce TBMM Başkanı Cemil Cemil Çiçek ardından da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüştü.

Çiçek'in yaptığı iadeiziyaret sonrası, Genel Başkan Selahattin Demirtaş, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu ziyaret etti.

Görüşme sonrası Demirtaş, yeni anayasa çalışmasının demokratik bir ortamda yapılabilmesi için eş zamanlı olarak demokratikleşme paketinin de gündemde olması gerektiğini söylerken, CHP'den, tutuklu milletvekilleriyke ilgili benzer bir açıklama yapıldı.

"Yeni anayasa inşa sürecinde mutlaka yol temizliği yapmak gerekir. Bunlar: ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, seçim barajı, Siyasi Partiler Kanunu, Terörle Mücadele Yasasından kaynaklanan sorunlar, basın özgürlüğü, tutukluluk süreleri, siyasetçilerin tutuklu olmaları..."

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşen BDP Genel Başkanı Demirtaş, demokratikleşme paketinin içinde yukarıdaki konuların yer alması talebinde bulundu.

"MAYINLAR, TEHLİKELER VAR"

Yeni bir anayasanın Türkiye açısından çok önemli olduğunu dile getiren Demirtaş, şunları kaydetti:

''Yeni Anayasa, bizim de temel taleplerimizden ve mücadele gerekçelerimizden biridir. Ama biz yeni bir anayasa çalışması devam ederken eş zamanlı olarak demokratikleşme paketinin de gündeme alınması gerektiği inancındayız. Biz buna 'yeni anayasaya doğru giderken yol temizliği' diyoruz.

Çünkü bu yolda mayınlar, tehlikeler var. Yeni anayasa inşa sürecinde bu yol temizliğini mutlaka yapmak gerekir. Bunlar: ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, seçim barajı, Siyasi Partiler Kanunu, Terörle Mücadele Yasasından kaynaklanan sorunlar, basın özgürlüğü, tutukluluk süreleri, siyasetçilerin tutuklu olmaları. Bütün bunlar, anayasayı demokratik bir ortamda gerçekleştirmeyi engelliyor.

Bunlar eş zamanlı olarak çözülmesi gereken problemlerdir. Bunlar yapılmadığı müddetçe Türkiye'de özgür bir tartışma ortamını yakalamak ve bundan kaynaklı olarak özgürlükçü, sivil, demokratik bir anayasayı inşa etmek çok kolay olmayacaktır.''

''SORUNLARIN ÇÖZÜM YERİ TBMM''

CHP Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi de görüşmenin ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu. Hamzaçebi, BDP heyetinin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na, TBMM'nin yeni dönem çalışmaları başlamadan önce ziyarette bulunarak, yeni dönemde TBMM'den beklentilerine ilişkin değerlendirme yaptığını söyledi.

Sorunların çözüm yerinin TBMM olduğu konusunda bir anlayış ortaya konulduğunu belirten Hamzaçebi, Kılıçdaroğlu'nun, BDP'nin, Ankara Kumrular Sokak ve Siirt'teki terör saldırıları nedeniyle terörü kınayan açıklamalarına yönelik memnuniyetini dile getirdiğini anlattı.

Hamzaçebi, BDP'nin önerileri arasında yer alan demokratikleşme paketine yönelik görüş bildirip bildirmediklerine yönelik bir soru üzerine, bu görüşmenin, bir mutabakat arama görüşmesi olmadığını vurguladı.

BDP'nin nezaket ziyareti çerçevesinde, beklentilerini, görüşlerini dile getirdiğini belirten Hamzaçebi, BDP'nin demokratikleşme bağlamında bazı görüşler ortaya koyduğunu vurguladı. Hamzaçebi, CHP'nin, her zaman Türkiye'nin sorunlarının çözüm yerinin TBMM olduğu görüşüne sahip olduğunu belirtti.

TUTUKLU MİLLETVEKİLLERİNİN DURUMU

Hem BDP hem de CHP'nin tutuklu milletvekillerinin bulunduğunun anımsatılarak, görüşmede bu konunun gündeme gelip gelmediğine ilişkin soruya Hamzaçebi, şöyle karşılık verdi:

''Adalet ve Kalkınma Partisi ile bizim mutabık kaldığımız bir metin oldu. Burada seçilmiş tüm milletvekillerinin TBMM'de olması gerektiği yönündeki arzu, her iki siyasi parti tarafından da ortaya konuldu. Metnin ikinci önemli cümlesi, anayasa dahil tüm mevzuatın özgürlükleri genişletici şekilde yorumlanması gerekir. Bütün bunlar TBMM'nin üye tam sayısıyla toplanması gerektiği yönündeki bir arzunun ifadesidir.

Meşruiyet yönünden tartışılmayacak bir anayasa, seçilmiş tüm milletvekillerinin TBMM'de olmasını gerektirir. Ancak bunu anayasa görüşmelerinde, uzlaşma komisyonuna oturmanın ön şartı olarak ifade etmedik. Tutuklularla ilgili düzenlemeler, bir anayasa konusu değildir. Uzlaşma komisyonunun oturup, karar vermesi gereken bir konu değildir. Ama anayasa için uygun iklim yaratacaksak, pozitif ortam yaratacaksak bu tip engellerin ortadan kaldırılması gerekir. Bunlar anayasa görüşmeleriyle beraber eş zamanlı olarak yürüyebilir.''

DEMİRTAŞ'IN ÇİÇEK İLE GÖRÜŞMESİ
TBMM Başkanı Cemil Çiçek, BDP'ye iadeiziyarette bulundu. Çiçek'i BDP Genel Genel Merkezi'ne gelişinde, Selahattin Demirtaş karşıladı. Basına kapalı gerçekleşen zilyaret yaklaşık 40 dakika sürdü.

Çiçek, partiden bir açıklama yapmadan ayrılırken, Çiçek'i makam aracına kadar Demirtaş uğurladı.

Yarın Meclisin açılışından sonra, 4 Ekim Salı günü ilk Genel Kurul çalışmasıyla Türkiye'nin, temel gündemine dönmüş olacağını ifade eden Demirtaş, şöyle devam etti:

''Bizler de parlamentonun, Türkiye'nin temel sorunlarının çözümü konusunda rol oynayabilmesi için çaba sarf edeceğiz. Geçtiğimiz 4 yılı böyle bir pratik içerisinde geçirdik. Önümüzdeki dönemlerde de Mecliste görev yaptığımız her gün, Türkiye'de barış, demokrasi ve özgürlükler artsın diye çaba sarf edeceğiz. Böylesi bir anlayışla biz parlamento çalışmalarına başlayacağız. Umut ediyorum ki parlamentodaki bütün siyasi gruplar, Türkiye'nin birikmiş bütün sorunlarını çözebilme açısından aynı iradeyi, aynı iyi niyetli yaklaşımı gösterirler. Önümüzde bir fırsat var.''
Parlamentonun da tüm sorunları çözmede yetersiz kalabileceğini anlatan Demirtaş, ''Bütün Türkiye'nin desteğine ihtiyaç var. Oy vermek yetmez, herkesin daha fazla barış istemesi lazım, haykırması lazım'' diye konuştu. Demirtaş, bir gazetecinin, ''Uzlaşma Komisyonu gündeme geldi mi?''

yönündeki sorusuna, ''Hayır. Herhalde AKP heyetinin yaptığı gezilerle gündeme geliyor. Ama o konuda şunu söylemek istiyorum; AKP'nin şu yaklaşımı doğru değildi, 'Yemin etmedikleri müddette kendileri ile anayasa konusunda görüşmeyiz.' Demek ki bunu ifade ediyorlardı, bunu ifade etmek 'demokrasiden anlamıyoruz' demektir. AKP bunu ortaya koymuştu. Çünkü, anayasa çalışmasına katılabilmek için parlamentoya girmek bile gerekmiyor'' yanıtını verdi.

Selahattin Demirtaş, AK Parti'nin anayasa görüşmeleri kapsamında bir randevu talebi olursa, bunu da değerlendireceklerini açıkladı.

''Yarın yemin edecek misiniz?'' şeklindeki bir soru üzerine de Demirtaş, ''Evet, Sayın Cumhurbaşkanı'nın açılış konuşmasından sonra bir yemin töreni olacak, bizler de arkadaşlarımızla yeminimizi gerçekleştireceğiz'' dedi.
KAYNAK.MYNET.COM

Yerli Quadrator geliyor


Yerli Quadrator geliyor

















Dört pervaneli helikopter mantığı ile çalışan ve havada çok seri manevra kabiliyetine sahip "quadrator sınıfı" mini insansız araç geliştirildi


Dört pervaneli helikopter mantığı ile çalışan ve havada çok seri manevra kabiliyetine sahip  "quadrator sınıfı" mini insansız araç Çankaya Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü öğrencileri tarafından geliştirildi.
Çankaya Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü öğrencileri Emir Özgür Özbek, Burak Sönmez ve Umut Şeker, bazı büyük firmaların yıllardır üzerinde çalıştığı quadratoru 8 ayda havalandırmayı başardı.

Aracın bilgisayar yazılımı da Çankaya Üniversitesi’nde yapıldı. Uçağın gövde yapısı öğrencilerce tasarlandı. Projeyi geliştirmek için maddi destek bekleyen proje ekibi ilk olarak TÜBİTAK’a başvuracak.
kaynak.mynet.com

Dünya kara deliğe doğru gidiyor


Korkun: Dünya kara deliğe doğru gidiyor

The Economıst dergisi dünya ekonomisinin geleceğiyle ilgili oldukça karamsar. Dergiye göre, ekonominin gidişatı nedeniyle 'korkmamız' gerekiyor.

Korkun: Dünya kara deliğe doğru gidiyor

















The Economist son sayısına bu kapakla çıktı. Kapakta "Politikacılar dünya ekonomisi için bir şey yapana kadar... korkun" ifadesi yer alıyor.

Derginin 'korkun' başlığı taşıyan makalesinde, politikacıların daha cesur adımlar atmaması halinde, felaketin kaçınılmaz olduğu belirtiliyor.

Economist'e göre bu kadar karamsar ve umutsuz olmak için üç neden var. İlki, Avrupalı liderlerin Euro'yu kurtarmak için varmaları gereken anlaşmadan çok uzak olmaları. İkinci neden, zengin ülkelerdeki kemer sıkma ve gelişen ekonomilerdeki yavaşlama nedeniyle dünya ekonomisi için beklentilerin kötümserleşmesi. Son neden ise, Amerikalı politikacıların mali konulardaki sorumsuzluğu ve riskli adımlarının iyileşmeyi tehdit etmesi.

Dergiye göre, bu karamsar tablonun en büyük sorumlusu Euro Bölgesi liderleri. Avrupalı politika belirleyiciler şu an krizi aşmak için daha fazlasının yapılması gerektiğini bilseler de, bunu nasıl yapacakları konusunda büyük bir fikir ayrılığı içindeler.

Yunanistan'ın borcunun yeniden yapılandırılması ve İtalya'nın etrafına koruyucu bir bariyer örülmesi gibi en acil konuların çözümü Merkel ve Sarkozy'nin şu ana kadar sergilediği siyasi cesaretin çok daha fazlasını gerektiriyor. ABD'de ise mali politika ekonomide durgunluk riski yaratıyor.

ABD halen 2012'de büyük ekonomiler arasındaki en katı mali sıkılaştırma yolunda ilerliyor. Ancak eğer kongre mantıklı davranarak Obama'nın istihdam planını onaylar ve Kasım'a kadar orta vadeli bir bütçe kısıntısı planı üzerinde anlaşabilirse, durum değişebilir.

Diğer yandan, gelişen ekonomiler olması gerektiği gibi yavaşlıyor. Ancak bu durum gelişen ekonomilerin dünya ekonomisine sağladığı desteğin azalmasına yol açıyor. 

kanak.mynet.com

29 Eylül 2011 Perşembe

Altının geleceği bir kuruma bağlı


“Merkez bankaları para basmadığı sürece altın düşecek. Türk lirasındaki düşüş, jeopolitik risklerden kaynaklanıyor.

Altının geleceği tek bir kuruma bağlı
Bölgedeki en ufak bir siyasi gelişmenin ardından doların çok daha yüksek seviyelere çıktığını göreceğiz.”

Bear Stears’den Lehman Brothers ve Morgan Stanley’e kadar, birçok önemli uluslar arası bankalarda önemli görevlerde bulunan,piyasa uzmanı Kaan Sarıaydın, piyasalardason dönemde yaşanan gelişmeleri değerlendirdi.

Şu anda TUSKON gibi kuruluşlara finansaldanışmanlın yapan Sarıaydın, Son dönemdeki dalgalanmaların, korkutucu senaryoları akıllara getirdiğini söyledi.

"PARA BASMADIKLARI SÜRECE ALTIN DÜŞECEK"
Hürriyet'in haberine göre; Sarıaydın, her iki yatırım aracındaki değerlenmenin merkez bankalarınınpara basmalarıyla ilgisi olduğuna dikkat çekti.

Sarıaydın, “Aslına bakıldığında dolar diğer para birimleri karşısında da değer kazanıyor. Dolar sadece son dönemde TL karşısında değer kazanmadı. Diğer para birimleri karşısında da değer kazandı. Bunun temel nedeni, ABD Merkez Bankası’nın (Fed) para basmaması. Dolar son yıllarda, Fed’in parasal gevşeme hareketleri nedeniyle değer kaybı yaşadı. Fed para bastıkça, dolar değer kaybetti. Şimdi en son Jackson Hole’da gerçekleşen toplantıda, para basma kararı çıkmadı. Piyasa ise bu durumu olumsuz karşıladı. Aslına bakıldığında, piyasanın bir merkez bankasından para basmasını talep etmesi kadar “aciz” bir durum yoktur. Bütün bunlar günü kurtarma dilekleri. Yatırımcılara göre, birileri para bassın, borsa o gün yüzde 5 yükselsin yeter. Ama günü kurtararak, gelecekteki daha büyükfelaketlere davetiye çıkarmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Şimdi Fed’in para basıp basmayacaklarını bilmiyoruz” dedi.

Altının piyasada, para birimlerinin ne kadar değerlendiğinin bir işaretcisi olduğunu söyleyen Sarıaydın, asıl felaket göstergesinin bakır fiyatları olduğunu belirtti.

Sarıaydın, "Bakır bütün sanayi ve endüstriyel üretimde kullanılan bir emtia. Bakır fiyatlarının yükselmesi, küresel ekonomide yeni bir resesyonun göstergesi" diye konuştu.

YUNANİSTAN İÇİN REÇETE YAZDI
Sarıaydın, Yunanistan’daki borç krizi ve Avrupa’nın içinde bulunduğu açmaza yönelik de yorumlar yaptı:

“Avrupa’daki borç krizinin temel nedeni, bağımsız devletlerin ortak bir para birimi kullanmasına rağmen, mali birliklerinin olmaması. Herkesin para politikası, politika faizi farklı.Bunun reçetesi, Amerika Birleşik Devletleri gibi, Avrupa Birleşik Devletleri’ni kurmaktan geçiyor. Bu da ülkelerin bağımsızlıklarının yok olması anlamına geliyor. Şu anda euro bölgesindeki çevre ekonomilerin faturalarını yüzde 50-50 karşılayan Almanya ve Fransa ise buna karşı çıkacaktır elbette.”

Sarıaydın, Yunanistan’ın yapması gereken tek şeyin küresel piyasalarda “haircut” olarak bilinen, borç azaltma sözü verme olduğunu da söyledi:

“Yunanistan’ın yapması gereken şey. Borcumun bir kısmını silin. Geri kalanını ben şu kadar vadede ödeyeceğim demek. Bu elbette özellikle Yunan halkına ağır bir fatura çıkaracak ama olması gereken bu. Bu şekilde, uzun vadede olsa toparlanabilir. IMF ve Avrupa Birliği’nden para alarak borç sorununa çözüm bulması mümkün değil.”

“EFSF PATLAMA HAZIR BİR BOMBA”
Mali sıkıntı içindeki devletlere sıkışınca para vermenin fayda etmeyeceğine dikkat çeken Sarıaydın, “Avrupa’daki borç yükünü sadece iki devlet karşılıyor. Yunanistan ile başladı. İrlanda ve Portekiz ile devam etti. Şimdilerde İspanya ve İtalya’dan bahsediliyor. İspanya çok kötü durumda. Avrupa’da en fazla işsizlik onlarda. İtalya ise dipsiz bir kuyu. Avrupa’daki bütün ülkelerin temel sorunu siyasi istikrarsızlık. Hepsi de borç yükü altında. Ama sıkışan ülkelere para vermek sorunu çözmeyecek. Yunanistan sıkıştı, para verdiler. Sağlam temellere oturtmadan, bir gecede Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nu (EFSF) kurdular. Ancak sorunu temelden çözmediklerinden dolayı, her üç ayda bir aynı sorunla karşı karşıya kaldılar. Şimdi EFSF’nin para kapasitesinin artırılmasından bahsediliyor. Bu Avrupa için elinde patlamaya hazır bir bomba demek. Ülkelere verdikleri paraları, ülkeler kendi borçlarını kapamak için kullanmıyor çünkü. Parayı aldığı gibi borçlandığı bankalara aktarıyor. Böylece, elinde para kalmıyor ” diye devam etti.

“ATOM BOMBASI ABD’DEN GELDİ”
Sarıaydın, ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner’ın Avrupa’daki borç sorunu için ABD’de sıkıntılı konutkredilerini kurtarmak için, Washington’ın geliştirdiği Sıkıntılı Varlıkları Kurtarma Fonu (TARP), benzeri bir fon kurulması gerektiğini yönündeki açıklamalarını da eleştirdi:

“Euro bölgesi çözüm ararken, ABD Hazine Bakanı Timotyh Geithner, Avrupalı liderlerin kucağına koca bir atom bombası bıraktı. Mortgage krizinde, hipotekli konut kredilerinin geri ödenmemesi sonucunda zarar eden şirketleri ve finans kuruluşlarını kurmak için TARP’ı, yani sıkıntılı varlıkları kurtarma fonunu kurdu. Biliyorsunuz Yunanistan’ın kredi notu çöp. Portekiz ve İrlanda’da aynı şekilde. Geithner’ın planına göre, az kokan çöple, çok kokan çöp bir araya getirilecek, piyasaların günü kurtarmalarına yarayacak bir paketle sunulacak. Bu kesinlikle bir çözüm değil. Bu şekilde, hem yatırımcılar hem de piyasalar kandırılıyor. Avrupa, Geithner’ı dinlerse, kendisini çok daha kötü bir durumun içinde bulacak. Bundan sonra artık paranınNeptün ya da Üranüs’ten filan gelmesini bekleyeceğiz”

“ZİRAAT ARSASI YA DA KONUT ALIN”
Yerli yatırımcılara da kriz sürecinde ne yapmaları gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunan Sarıaydın, “Kriz süreçlerinde asıl zararı orta sınıf ve alt sınıf çeker. Tavsiyelerde parası olana yapılır. Bu süreçte borsa ve diğer yatırım araçlarının güvenilir olduğunu düşünmüyorum. Borsada manipülatif hareketler gözlüyoruz. Eğer krizde paramı koruyayım diyorsanız, iyi bir hesaplamayla, ziraat için arsa ya da konut satın alabilirsiniz. Arsa olası bir savaşta da değer kaybetmeyecektir. Hiç olmadı, ekim yapabilirsiniz” dedi.

“YA DEVRİM YA SAVAŞ”
Yaşanan gelişmelerin Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın gelişim sürecini hatırlattığını belirten Sarıaydın, Türkiye’nin jeopolitik açıdan belirli riskler taşıdığını, piyasanın da bunu fiyatladığı için Türk Lirası’nın değer kaybettiğini ve olası bir savaşın Türkiye’den başlamasından korktuğunu belirtti.

Küresel ekonomide gelişmiş ülkelerin gerçek istatistikleri ve ufak olmasına rağmen önemli olan gelişmeleri halktan gizlediğini söyleyen Sarıaydın, Avrupa’da borç krizinin etkilerini azaltmak için alınan kemer sıkma önlemlerinin, kitleleri sokaklara döktüğünü ifade etti. ABD’de de işsizliğin açıklanan daha yüksek olduğunu, ABD’lilerin de sokaklara döküleceğini, dünya genelinde Ortadoğu’da yaşanan Arap Baharı benzeri ayaklanmaların baş göstereceğine işaret etti.

Sarıaydın, “Yunanistan’ı bu konuda takdirle takip ediyorum. Demokratik haklarını aramak için sokaklara döküldüler. Televizyon kanallarını bastılar. Bu ayaklanmalar diğer çevre ekonomilerde de görüldü. İngiltere ve ABD’de de bunun gibi ayaklanmalar olacak. İnsanlar yeni yeni, gerçeklerin farkına varmaya başladı. Geçen hafta 20 bin kişi Wall Street’in önünde toplandı. ABD’de insanlar, işsizlik rakamlarının gerçekleri yansıtmadığının farkına vardılar. Şu anda ülkenin dörtte biri açlık sınırında yaşıyor” dedi.

Küresel ekonomideki sorunların çözülmesi için iki seçenek olduğunu belirten Sarıaydın, bunlardan ilkinin sistemik bir devrim olduğunu ancak elitler olarak gelişmiş ülkelerin bunun için kendilerinden taviz vermeyeceklerini ifade etti.

Kendisinin felaket tellalı olarak gösterileceğine dikkat çeken Sarı Aydın, “İkinci çözüm ise “Hiç telafuz etmek istemiyorum. Belki bana felaket tellalı diyecekler ama ne yazık ki savaş” dedi.  (HÜRRİYET)

ALTIN FİYATI İKİ KAT OLUCAK


Toronto borsasına kayıtlı Kanadalı altın maden firması Semafo INC., 10 yıl içinde altın fiyatlarının ikiye katlanmasını beklediğini açıkladı

Altın fiyatı 2 katına çıkacak

Firma bu yılın ikinci yarısına 63 bin 800 ons altın ürettiklerini, satışlarının

yıllık yüzde 15 artışla 100.4 milyon dolarolduğunu açıkladı.

Firmanın CEO'su Benoit la salle, insanlarıneuro, Japon yeni ve ABD dolarına güvenlerini kaybettiklerine, pek çoğunun portföyünde altın bulundurmaya başladığını ve altının emtia değil, para birimi olarak değerlendirileceğini söyledi.(BORSA GUNDEM)

BAKAN AÇIKLADI YERLİ OTOMOBİL 20 BİN TL


Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) tarafından hazırlanan yerli otomobil raporu, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’e sunuldu.


Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, yerli otomobille ilgili olarak, "Vergi ve teşvik öncesi satış fiyatı 20-25 bin TL olan bir otomobilin üretimi, tasarımı, pazarlanması iç pazar açısından hesaba katıldı ve üretimle ilgili çalışmalar bu çerçevede yapıldı" dedi.
Ergün, yerli otomobil üretiminin stratejik bir karar olduğunu ve hükümet olarak altyapı ve teşvik mekanizmalarını kuracaklarını söyledi.
Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) tarafından hazırlanan "Yerli Marka Çalışma Raporu"nun sunulmasına ilişkin toplantıda bir konuşma yapan Ergün, çalışmada yerli otomobilin fiyatının vergi ve teşvik öncesi 20 bin-25 bin TL olarak öngörüldüğünü ve yılda 200 bin adet üretilmesinin planlandığını kaydetti.
Yabancı ortaklı Türk firmaların dikkat etmesi gereken gizlilik esasları bulunduğunu kaydeden Ergün, Türk şirketlerinin birleşip bu proje için ortak olabileceklerini, ayrı ayrı çalışabileceklerini veya yabancı bir şirketin de yerli otomobil projesini gerçekleştirebileceğini ifade etti.

Ergün, "OSD'nin raporunda bir ya da birden çok babayiğitin bu proje için ortaya çıkacağının işaretlerini gördüm" dedi.
Ergün, otomobilin tamamen Türkiye'de üretilmesi durumunda yatırım tutarının 2-2.5 milyar Euro olabileceğini söyledi.
 "İŞİ YABANCI BİR FİRMA DA ÜSTLENEBİLİR"
Türkiye’de yerli marka ve model bir otomobil üretilmesinin alt yapısını, teşvik mekanizmalarını, fırsatlarını ortaya koyacaklarını anlatan Ergün, yerli otomobili tek bir firma, bir konsorsiyum ya da tamamen yabancı bir firmanın üretebileceğini kaydetti. Ergün, "Volkswagen’e gelin Türkiye’ye yatırım yapın, burada araba üretin diyoruz. Mesela onlar ’bu projeyi biz yapacağız’ derlerse, ’hayır mı’ diyeceğiz. Çünkü Türkiye’deki yatırım ortamı artık yerli ve yabancı sermaye ayrımı gözetmiyor. Önemli olan bizim için bu markanın, bu tasarımın burada ortaya çıkması, yerli katkı oranının çok yüksek olması, tasarımının, dizaynının ve markanın bize ait olamasıdır. Firmanın kime ait olduğunun burada çok önemi yok açıkçası" dedi.

Sektörün istek ve taleplerinin sorulması üzerine Bakan Ergün, raporda, teşviklerle ilgili bir çalışmanın gerektiğine dair bir husus bulunduğunu, hükümet tarafından teşviklerle ilgili oluşturulacak çalışma grubunun gerekirse daha sonra firmalardan tek tek önerilerini alacağını kaydetti. Hükümet olarak almaları gereken kararlar, atmaları gereken adımlar olabileceğine işaret eden Ergün, bu nedenle teşvikle ilgili çalışacak grubun ayrı bir mekanizma içerisinde yer alacağını söyledi.

 OSD: RAPOR OSD İLE BAKANLIK ARASINDA KALMALI
Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Başkanı Kudret Önen, bugün Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’e sundukları raporla ilgili, Türkiye’nin otomotiv sanayinde ciddi stratejik görüşleri içermesi nedeniyle bu aşamada bakanlıkla aralarında kalması gerektiğini kaydetti.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sanayicilere "Artık yerli otomobilimizi üretelim" çağrısı ve Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün açıklamaları üzerine ilk somut adımı atan 15 üretici firmadan oluşan Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) yerli otomobil raporunu tamamladı.

"OSD çalışması küresel rekabete sahip yerli marka bir otomobilin geliştirilmesinde tasarımdan pazarlama ve satışa kadar tüm süreçleri değerlendiren bir başlangıçtır. Tasarım, geliştirme veüretim ile pazarlama ve satış konularında temel görüşler ortaya konmaktadır" ifadelerine yer veren Önen, OSD olarak çalışmalarını Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’ün özellikle belirttiği gibi "Neden olmaz" değil "Nasıl olur"u bulmayı hedefleyen, objektif yapılabilirlik ilkesi çerçevesinde ele aldıklarına dikkat çekti.

Konuyu üyeler arasında detaylı bir şekilde geniş katılımla değerlendirdiklerini, fizibilite değil, temel verileri belirleme üzerine çalıştıklarını ve OSD’nin yerli otomobil ve yerli marka konusundaki çalışmalarının bir fizibilite olarak algılanmaması gerektiğini vurgulayan Kudret Önen, "OSD’nin yerli otomobil ve yerli marka konusundaki çalışmalarını bir fizibilite olarak değil, hedefe ulaşmak için gerekli temel verileri belirlemek ve bunda sonraki adımları tespit edilmesi şeklinde özetleyebiliriz" dedi.
kaynak.milliyet.com.tr

ELEKTRİĞE ŞOK ZAM

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun (EPDK) kararıyla elektrik tarifesi meskende yüzde 9,57, sanayide ise yüzde 9,26 oranında yükseldi.

EPDK’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, kurulun bugünkü toplantısında elektrik dağıtım şirketlerinin elektrik satış tarife önerileri değerlendirildi.

Kurul toplantıda, 1 Ekim 2011 tarihinden geçerli olmak üzere, kilovatsaat bazında, vergi ve fonlar dahil olmak üzere tek zamanlı elektrik satış fiyatlarını şu şekilde düzenledi: "Elektrik, meskende yüzde 9,57 oranında bir değişimle 29,578 kuruşa, sanayi orta gerilim seviyesinde yüzde 9,26 oranında değişimle 24,479 kuruşa, ticarethanelerde yüzde 0,55 oranında bir değişimle 30,816 kuruşa yükseldi." Öte yandan, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt AŞ’nin toptan satış fiyatları yüzde 19,41 oranındaki değişimle 16,55 kuruşa çıktı.Elektriğe yüzde 9.57 oranında zam yapıldı . Zam 1 Ekim'den itibaren geçerli olacak.

kaynak.Milliyet.com.tr

En Çok Okunan Haberler

Google Arama